12 Ocak 2008 Cumartesi
Yeni Anayasa’ya önemli hatırlatma
BUNDAN 63 yıl önce, 'Teşkilat-ı Esasiye', 'Anayasa' olarak Türkçeleştirilmiştir. TBMM’ce onaylanan 4695 Sayılı Yasa’nın 11.1.1945’te Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla 'Teşkilat-ı Esasiye' o günden sonra 'Anayasa' olmuştur.
1924’te kabul edilen ’Teşkilat-ı Esasiye’ doğal olarak koyu bir Osmanlıca ile yazılmıştı; çünkü o dönemde daha Harf Devrimi ve Dil Devrimi yapılmamıştı. Buna karşın Atatürk ve arkadaşlarının, Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş uygarlıklarla yarışır olması için harcadığı çabaların, yaptıkları devrimlerin yolunu açan, egemenliğin ulusa ait olduğunu vurgulayan ilk temel yasamız 'Teşkilat-ı Esasiye'nin, 11 Ocak 1945’te ’Anayasa’ olması, Türk devrimiyle edindiğimiz dil bilincinin kanıtıdır. Ancak o dönemde de Türkçe’nin yolunu açan harf ve dil devrimlerini karalayarak yadsıyan anlayış, bunu, 'Teşkilat-ı Esasiye kanunu öz Türkçe denilen bir lisana tercüme edildi!' diyerek küçümsemiştir.
1950’de iktidar olan Demokrat Parti, 1932 Şubat’ıyla 1950 Haziran’ı arasında 18 yıl Türkçe okunan ezanı Arapça’ya çevirerek, Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nu kapatmaya çalışarak, 1952’de 'Anayasa'yı yeniden 'Teşkilat-ı Esasiye' yaparak ve benzeri eylemleriyle Türk devrimini yaralamış, geriye gidişin yolunu açarak karşı devrim girişimlerini cesaretlendirmiştir.
DP’nin bütün çabalarına karşın, 1945 ile 1952 arasında geçen kısacık sürede bile 'Reisicumhur' yerine Cumhurbaşkanı, 'intihap' yerine seçim, 'Divan-ı Muhasebat' yerine Sayıştay, 'Şûra-yı Devlet' yerine Danıştay, 'Erkán-ı Harbiye-i Umumiye Reisi' yerine Genelkurmay Başkanı, 'hákimiyet’ yerine egemenlik ve bunlar gibi yüzlerce Türkçe sözcük dilimize yerleşmiş olduğundan, DP dilde geriye dönüş eylemini istediği gibi gerçekleştirememiştir. Ancak 'Anayasa'yı 'Teşkilat-ı Esasiye' yapan anlayışla hız kazanan devrim düşmanlığı, yazık ki 1980’lerde ’Türk İslam sentezi’yle biçimlenerek devletin eğitim-kültür siyasası olmuştur.
Bugün Anayasa'yı 'Teşkilat-ı Esasiye' yapan anlayışın ardıllarını TBMM’de görmekten büyük üzüntü duyuyoruz. Atatürk’ün vasiyetnamesini bile çiğneyen yasanın 25 yıldır Anayasa’dan güç alması, TBMM çatısı altında Atatürk’ün kurduğu Türk Tarih ve Dil Kurumlarını kapatan hukuk ayıbının savunulması, Türkçeleştirme eyleminin 'uydurukça, aşırılık, tasfiyecilik' olarak nitelenmesi, bir Anayasa değişikliğinin tartışıldığı bugünlerde kaygılarımızı derinleştirmektedir.
’Teşkilat-ı Esasiye’yi 'Anayasa' yapan bilincin ve dil devrimi ışığının yok olmadığını TBMM’deki bütün milletvekillerine ve kamuoyuna duyurmayı görev biliyor; eskiyen 'Teşkilat-ı Esasiye’ mantığıyla 'çağdaş’ bir 'Anayasa’ yapılamayacağını; yapılırsa bunun ulusu kandırmaktan öte gitmeyeceğini anımsatmak istiyoruz.
1924’te kabul edilen ’Teşkilat-ı Esasiye’ doğal olarak koyu bir Osmanlıca ile yazılmıştı; çünkü o dönemde daha Harf Devrimi ve Dil Devrimi yapılmamıştı. Buna karşın Atatürk ve arkadaşlarının, Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş uygarlıklarla yarışır olması için harcadığı çabaların, yaptıkları devrimlerin yolunu açan, egemenliğin ulusa ait olduğunu vurgulayan ilk temel yasamız 'Teşkilat-ı Esasiye'nin, 11 Ocak 1945’te ’Anayasa’ olması, Türk devrimiyle edindiğimiz dil bilincinin kanıtıdır. Ancak o dönemde de Türkçe’nin yolunu açan harf ve dil devrimlerini karalayarak yadsıyan anlayış, bunu, 'Teşkilat-ı Esasiye kanunu öz Türkçe denilen bir lisana tercüme edildi!' diyerek küçümsemiştir.
1950’de iktidar olan Demokrat Parti, 1932 Şubat’ıyla 1950 Haziran’ı arasında 18 yıl Türkçe okunan ezanı Arapça’ya çevirerek, Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nu kapatmaya çalışarak, 1952’de 'Anayasa'yı yeniden 'Teşkilat-ı Esasiye' yaparak ve benzeri eylemleriyle Türk devrimini yaralamış, geriye gidişin yolunu açarak karşı devrim girişimlerini cesaretlendirmiştir.
DP’nin bütün çabalarına karşın, 1945 ile 1952 arasında geçen kısacık sürede bile 'Reisicumhur' yerine Cumhurbaşkanı, 'intihap' yerine seçim, 'Divan-ı Muhasebat' yerine Sayıştay, 'Şûra-yı Devlet' yerine Danıştay, 'Erkán-ı Harbiye-i Umumiye Reisi' yerine Genelkurmay Başkanı, 'hákimiyet’ yerine egemenlik ve bunlar gibi yüzlerce Türkçe sözcük dilimize yerleşmiş olduğundan, DP dilde geriye dönüş eylemini istediği gibi gerçekleştirememiştir. Ancak 'Anayasa'yı 'Teşkilat-ı Esasiye' yapan anlayışla hız kazanan devrim düşmanlığı, yazık ki 1980’lerde ’Türk İslam sentezi’yle biçimlenerek devletin eğitim-kültür siyasası olmuştur.
Bugün Anayasa'yı 'Teşkilat-ı Esasiye' yapan anlayışın ardıllarını TBMM’de görmekten büyük üzüntü duyuyoruz. Atatürk’ün vasiyetnamesini bile çiğneyen yasanın 25 yıldır Anayasa’dan güç alması, TBMM çatısı altında Atatürk’ün kurduğu Türk Tarih ve Dil Kurumlarını kapatan hukuk ayıbının savunulması, Türkçeleştirme eyleminin 'uydurukça, aşırılık, tasfiyecilik' olarak nitelenmesi, bir Anayasa değişikliğinin tartışıldığı bugünlerde kaygılarımızı derinleştirmektedir.
’Teşkilat-ı Esasiye’yi 'Anayasa' yapan bilincin ve dil devrimi ışığının yok olmadığını TBMM’deki bütün milletvekillerine ve kamuoyuna duyurmayı görev biliyor; eskiyen 'Teşkilat-ı Esasiye’ mantığıyla 'çağdaş’ bir 'Anayasa’ yapılamayacağını; yapılırsa bunun ulusu kandırmaktan öte gitmeyeceğini anımsatmak istiyoruz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
TÜRKÇESİ VARKEN
HER ŞEY SENİN IŞIĞINDA
Mustafa Kemal Atatürk
“Türk dili, zengin, geniş bir dildir; her kavramı ifadeye kâbiliyeti vardır. Yalnız, onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde işlemek lâzımdır. [...] Türk milletini ve Türk dilini medeniyet tarihinin ve kültür dillerinin dışında görmenin ne yaman bir yanlış olduğunu bütün dünyaya göstereceğiz.”
Korkmaz Z (Hazırlayan), 1991. Atatürk ve Türk Dili: Belgeler. Türk Dil Kurumu, Ankara. s. 369.